Muris muvazaası davası uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir davadır. Muris muvazaası davası hakkında ayrıntılı bilgi vermeden önce muris muvazaası tanımlanmalıdır. Muris muvazaası, miras bırakanın, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmesidir. Muris muvazaası uygulamada ve öğretide niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü olarak kabul edilir. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir.
Aşağıda muris muvazaası davası ile ilgili olarak muris muvazaası davasında tapu kaydının iptali, bağışın satış gösterilmesi suretiyle muris muvazaası, muris muvazaası davasının kimlere karşı açılabileceği, muris muvazaası sebebiyle tapu iptali davasının kimlere karşı açılabileceği, muris muvazaası davasında ihtiyari dava arkadaşlığı, muris muvazaası davasında iyi niyet, muris muvazaası yapılarak taşınmazın akrabaya devri, muris muvazaası davasında bilirkişi incelemesi, muris muvazaası davasında zamanaşımı, muris muvazaası davasında tenkis bedelinin hesaplanacağı tarih, muris muvazaası davası yargılama gideri, muris muvazaası davası vekalet ücreti, muris muvazaası davasına tazminat davası olarak devam edilmesi, muris muvazaası davası avukatı, muris muvazaası davası Ankara avukatı, Ankara miras avukatı gibi hususlar ayrıntılı bir şekilde incelenecektir.
MURİS MUVAZAASI DAVASINDA TAPU KAYDININ İPTALİ?
Yerleşmiş Yargıtay kararlarında, muris muvazaasında görünürdeki sözleşmenin tarafların gerçek iradelerine uymaması, gizli bağış sözleşmesinin ise Türk Medeni Kanunu (TMK), Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve Tapu Kanunu‘nun ilgili maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunması sebebiyle saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebileceği kabul edilir.
BAĞIŞIN SATIŞ GÖSTERİLMESİ SURETİYLE MURİS MUVAZAASI
Miras bırakanın, mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacı ile gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklaması durumda muris muvazaası gerçekleşir. Bu durumda saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar görünürdeki satış sözleşmesinin muvazaalı olduğunu, gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun olduğunu ileri sürerek muris muvazaası davası açabilirler.
MURİS MUVAZAASI DAVASI KİMLERE KARŞI AÇILABİLİR
Muris muvazaası davası, miras bırakanın muvazaalı sözleşme ile taşınmazı devrettiği kişi, onun mirasçısı ya da muvazaalı yahut kötü niyetli olarak taşınmazı devralan ikinci ve sonraki el durumunda bulunan kişiler aleyhine açılabilir.
MURİS MUVAZAASI SEBEBİYLE TAPU İPTAL DAVASI KİME KARŞI AÇILABİLİR
Muris muvazaası sebebiyle tapu iptal tescil davası kayıt maliklerine karşı açılabilir. Davanın açıldığı tarihte davalının kayıt maliki olmaması durumunda dava husumet nedeniyle reddedilir.
“Asıl davaya yönelik temyiz itirazlarına gelince; tapu iptali ve tescil davalarının kayıt malikleri aleyhine açılacağı; asıl davanın açıldığı 13.04.2010 tarihi itibariyle davalı A. A.’ın kayıt maliki olmadığı gözetilerek; asıl davanın husumet nedeniyle reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.” (Y. 1. HD., E. 2013/2881 K. 2013/4364 T. 27.03.2013).
MURİS MUVAZAASI DAVASINDA İHTİYARİ DAVA ARKADAŞLIĞI
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayıp ihtiyari dava arkadaşlığı bulunur. Dava değeri ise davayı açan mirasçı veya mirasçıların her birinin payına isabet eden değerdir. Dolayısıyla, muris muvazaası davası tüm mirasçılar tarafından açılması gerekmediğinden dava açan her mirasçı açısından ayrı değerlendirilmelidir.
“Hemen belirtilmelidir ki; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayıp ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğundan, dava değerinin davayı açan mirasçı veya mirasçıların her birinin payına isabet eden değer olacağı kuşkusuzdur. Öte yandan, muris muvazaasına dayalı eldeki davada, davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı, her bir davalı yönünden ayrı değerlendirme yapılması gerektiği de ortadadır.” (Y. 1. HD., E. 2021/1618 K. 2021/5490 T. 13.10.2021).
MURİS MUVAZAASI DAVASINDA İYİ NİYET
Tapu sicilindeki kayda iyi niyetle istinat ederek mülkiyet ya da diğer bir ayni hakkı iktisap eden kimsenin iktisabı yasal olarak korunur. Bu kapsamda asıl olan kayden edinenin iyiniyetli olmasıdır. TMK’da hüküm altına alınan bu kural, sadece sözleşmenin yanlarını değil, aynı zamanda tapulu taşınmazların intikalinde güveni, toplum yararını ve huzurunu sağlamak amacı ile konulmuştur. Ancak, durumu bilen ya da bilebilecek konumda olan kişiler bu haktan yararlanamaz. Dolayısıyla kayıt maliki iyi niyetli değilse muris muvazaası davası ona karşı da açılabilir.
“Mirasbırakanın; çekişmeli taşınmazı davacılardan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak davalı oğlu A. A.’a temlik ettiği dosya kapsamı ile sabit olup; nitekim bu husus mahkemenin de kabulündedir.
Ne var ki, mahkemece son kayıt maliki davalı Q.’nin iyiniyetli olduğu sonucuna varılmış ise de; özellikle, davacılar tarafından ikame edilen tanıklar Atmahan Horozoğlu ve F. Z.’in 24.05.2011 tarihli oturumdaki anlatımlarından davalı A. A.’ın davalı Q.’ye ait işyerinde çalıştığı anlaşılmakta olup; dosyaya ibraz edilen ve davalılar tarafından açıkça itiraz edilmeyen fotoğrafların da bu olguyu doğruladığı görülmektedir.
O halde, son kayıt maliki Q.’nin durumu bilen ya da en azından bilmesi gereken konumda olduğu sonucuna varılmaktadır.
Bu itibarla, anılan davalının TMK’nun 2. maddesi anlamında iyiniyetli sayılamayacağı ve aynı yasanın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, birleştirilen davanın, davalı Q.’nin temlikin muvazaalı olduğunu bilebilecek durumdaki kişi olması nazara alınarak kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.” (Y. 1. HD., E. 2013/2881 K. 2013/4364 T. 27.03.2013).
MURİS MUVAZAASI YAPILARAK TAŞINMAZIN AKRABAYA DEVRİ
Muris muvazaası davasında, taşınmazı devralan davalının miras bırakan ile akraba olması muvazaanın bulunduğunu ve devralan kişinin kötü niyet olduğunu gösteren unsurlardan birisidir. Yargılama neticesinde davalının muvazaalı işlemi bilebilecek durumda olduğu kabul edilirse davalının iyiniyetli olmadığı ve TMK md. 1023 koruyuculuktan yararlanamayacağına karar verilir.
“Dinlenen tanıklar, murisin taşınmazını bedel almadan oğlu U.’e devrettiğini, U.’in de “mirasçılar bu yeri elimden alır, size devredeyim, tapu masraflarını da ben yapayım” şeklinde kendilerine getirdiği teklifi kabul etmemeleri üzerine davalı A. E.’e yine bedelsiz temlik ettiğini, A. E.’in taşınmazı hiç kullanmadığını bildirmişlerdir. Davalı A. E., 3.11.2008 günlü cevap dilekçesinde, muris ve oğlu K. L. ile Sıhri hısım olduklarını beyan etmiştir. Bu durumda, davalı A. E. muvazaalı işlemi bilebilecek konumdadır. Bunun yanında, satın aldığı taşınmaz ev olup satış tarihinde intifa hakkı miras bırakan K. L.’e aittir. Bir kimsenin ev nitelikli taşınmazı intifa hakkı ile yükümlü olarak alması, onu kullanmayacağı anlamına gelir ki, bu da hayatın olağan akışına ters düşer. Kaldı ki, davalı A. E. taşınmazı intifa hakkı sahibi murisin ölümünden sonra da hiç kullanmamış, taşınmazı kullanan davacılardan birisi hakkında da bir yasal işlem başlatmamıştır. Bu durumda, davalı A. E.’in iyiniyetli olduğundan ve Türk Medeni Kanununun 1023.maddesindeki koruyuculuktan yararlanacağını söylemek olanaksızdır.” (Y. 1. HD., E. 2009/10655 K. 2010/1248 T. 09.02.2010).
MURİS MUVAZAASI DAVASINDA ZAMANAŞIMI
Muris muvazaasına dayalı iptal, tescil davalarında herhangi bir hak düşürücü süre veya zamanaşımı yoktur. Başka bir anlatımla, muvazaalı işlem hiçbir hüküm doğurmaz ve muvazaa nedeninin ortadan kalkması ya da bir zamanın geçmesi ile görünürdeki batıl işlem geçerli hale gelmez. 1.4.1974 gün 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi muris muvazaasına dayalı davalar, miras bırakanın ardılı olarak değil, miras hakkının çiğnenmesinden ötürü zarara uğrayan kişi olarak ve kendi miras hakkına dayalı olarak açılır. Bu tür davalarda, dava hakkı murisin ölümü ile doğar. Muris hayatta iken bu tür bir dava açılmasına yasal olanak yoktur.
MURİS MUVAZAASI DAVASINDA BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ
Muris muvazaası davasında tenkis talebinde bulunulması durumunda mahkeme tenkis isteği bakımından bilirkişiden tenkis raporu almalıdır. Söz konusu tenkis hesabı mahkeme tarafından yapılamaz. Zira mahkemece yapılan tenkis hesabı denetime elverişli olmaz. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) da çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınması gerektiğini düzenlemektedir. Dolayısıyla, uzman bilirkişiden tenkis raporu alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulursa karar hatalı olur.
“Ancak bağışa konu edilen çekişme konusu taşınmazlar bakımından tenkis istekli davanın temyizine gelince;….. mahkemece tenkis isteği bakımından iki ayrı bilirkişiden tenkis raporu alınmış, tapusu iptal edilen taşınmazların da tenkis kapsamına alındığı gerekçesiyle bilirkişi raporlarına itibar edilmeyerek mahkemece tenkis hesabı yapılarak sonuca gidilmiştir. Ancak mahkemece yapılan tenkis hesabının denetime elverişli olduğu söylenemez. HUMK’nun 275. maddesinde “…çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verilir.” denilmektedir. Hal böyle olunca, satış yoluyla temlik edilen taşınmazlar yönünden iptal ve tescile karar verildiği dikkate alınarak sadece bağış yoluyla devredilen taşınmazlar bakımından yukarıda değinilen ilkeler gözetilerek uzman bilirkişiden tenkis raporu alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere eksik inceleme ile hüküm kurulmuş olması doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.”
MURİS MUVAZAASI DAVASINDA TENKİS BEDELİNİN HESAPLANACAĞI TARİH
Muris muvazaası davasında tenkis bedeli hesaplanırken taşınmazın miras bırakanın ölümü tarihindeki değeri değil karar tarihine en yakın tarihteki değeri esas alınmalıdır. Bu kapsamda mahkemenin, net terekenin tespiti ile sabit tenkis oranını belirlemesi ve dava konusu taşınmazın karar tarihindeki veya karar tarihine en yakın tarihteki rayice göre değerini gösterir rapor alması ve belirlenecek bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak nakdi hüküm altına alması gerekir.
“Şöyle ki, miras bırakan adına kayıtlı olmayan … ve … parsel sayılı taşınmazlar temlik dışı terekede hesaba katılmış, tenkis bedeli hesaplanırken karar tarihine en yakın tarihteki değerler yerine miras bırakanın ölüm tarihindeki değerler esas alınmıştır.
Hal böyle olunca; bozma ilamında açıklanan ilkeler çerçevesinde mirasbırakan adına kayıtlı olmayan … ve … parsel sayılı taşınmazlar hesaba katılmaksızın net terekenin tespiti ile sabit tenkis oranının yeniden belirlenmesi ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca süratle dava konusu taşınmazın karar tarihindeki veya karar tarihine en yakın tarihteki rayice göre değerini gösterir rapor alınması ve belirlenecek bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin hüküm altına alınması gerekirken denetime elverişli olmayacak biçimde belirlenen miktara itibar edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.”
MURİS MUVAZAASI DAVASINDA YARGILAMA GİDERİ VE VEKALET ÜCRETİ
Muris muvazaası davasında taraflar lehine nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir. Bu sebeple maktu vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsiz olur. Bunun yanında, muris muvazaası davasında dava değeri temlik edilen paydan davacının miras payına karşılık gelen değer olduğu için bu değer üzerinden harç ve yargılama giderine hükmedilir.
“Öte yandan; davası feragat nedeniyle reddedilen davacı Zeynep bakımından davalı taraf lehine AAÜT’nin 6. maddesine göre nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsiz olduğu gibi, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda dava değerinin temlik edilen paydan davacının miras payına karşılık gelen değer olduğu gözetilerek, bu değer üzerinden harç ve yargılama giderine hükmedilmesi gerekirken fazla harca ve davacı lehine az vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru değildir.” (Y. 1. HD., E. 2013/22120 K. 2014/13731 T. 08.09.2014).
MURİS MUVAZAASI DAVASINA TAZMİNAT DAVASI OLARAK DEVAM EDİLMESİ
Taşınmazın kayıt malikinin kötü niyetli olduğunun ortaya konulamaması durumunda muris muvazaası davasına tazminat davası olarak devam edilebilir. Ancak bunun için usulüne göre ıslah talebinde bulunulması gerekir. Bu hususta beyanda bulunulması ise yetmez.
“Öte yandan, davacılar, 18.07.2011 havale tarihli ”beyanda bulunma” konulu dilekçeleriyle davalı A. A.’a yönelik davalarına ”tazminat” davası olarak devam ettiklerini bildirmişler ise de; usulüne uygun bir ıslah bulunmadığından, mahkemece, asıl dava bakımından tazminata hükmedilmiş olması da doğru değildir.” (Y. 1. HD., E. 2013/2881 K. 2013/4364 T. 27.03.2013).
MURİS MUVAZAASI DAVASINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
Muris muvazaası davasının sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle, miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşerî ilişki gibi olgulardan yararlanılması gerekir.
MURİS MUVAZAASINDA DEVRALANIN TAŞINMAZA SAHİP ÇIKMAMASI
Taşınmazı satış yoluyla edinen kimsenin nedensiz olarak taşınmaza sahip çıkmaması ve taşınmazı kendisinden önce kayden malik olanların zilyetliğinde bırakması hayatın olağan akışına uygun ve makul bir davranış değildir. Böyle bir durumda davalının bu durumu makul bir şekilde gerekçelendirmesi gerekir. Aksi durumda, miras bırakan tarafından yapılan tasarrufun bedelsiz ve bağış nitelikte olduğu sonucuna varılır.
“Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, çekişmeye konu 800 parsel sayılı taşınmazın 23.11.1993 tarihli resmi akitle miras bırakan tarafından dava dışı C.’e satış yoluyla temlik edildiği, anılan taşınmazın C. tarafından davalı İ.’e 19.4.1999 tarihli akitle satış suretiyle intikal ettirildiği görülmektedir. Tanık anlatımlarından özellikle dava dışı C.’in babası C.’in beyanlarından ilk kayıt maliki C.’in alış gücünün bulunmadığı, babası C.’in Almanya’dan gönderdiği paralarla yaşamını sürdürdüğü, miras bırakanın ise emekli aylığıyla geçinen, mal satmaya ihtiyacı bulunmayan birisi olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece, kurulan hükmün gerekçe bölümünde de ifade edilen muvazaa hukuksal nedenine dayalı ilkeler, yukarda değinilen olgularla birlikte değerlendirildiğinde miras bırakan tarafından dava dışı C.’e yapılan ilk satış işleminin gerçekte bedelsiz ve bağış nitelikte olduğu sonucuna varılmaktadır. Öte yandan, kayıt maliki İ.’le C. arasında üvey de olsa bir akrabalık ilişkisi bulunduğu, adı geçenin bayii C.’e yapılan satışın sebebini bilebilecek konumda olduğu tartışmasızdır. Her şeyden önemlisi bir taşınmazı satış yoluyla edinen kimsenin nedensiz olarak taşınmaza sahip çıkmaması ve taşınmazı kendisinden önce kayden malik olanların zilyetliğinde bırakması da hayatın olağan akışına uygun ve makul bir davranış biçimi olarak nitelendirilemez. Esasen davalı taraf bu tasarrufun sebebini de açıklayamamıştır.” (Y. 1. HD., E. 2003/5754 K. 2003/7333 T. 17.06.2003).
MURİS MUVAZAASINDA TAPU DEĞERİ İLE TAŞINMAZ DEĞERİNİN FARKLI OLMASI
Muris muvazaası davası sırasında miras bırakanın yapmış olduğu temlikin bedelsiz ve muvazaalı olduğunun ispatı açısından birçok husus dikkate alınır. Bunlardan birisi de tapu değeri ile taşınmaz değeri arasındaki farklılıktır. Bunun yanında, miras bırakanın ölünceye kadar devrettiği taşınmazda yaşaması, devralanın taşınmazı hiç tasarruf etmemesi, devirlerin çok kısa aralıklarla yapılması, akitteki değer ile taşınmazın gerçek değeri arasında fahiş fark, miras bırakanın taşınmazı satmaya ihtiyacının olmaması ve devralanın alım gücünün bulunmaması da dikkate alınır.
“Somut olaya gelince; miras bırakan Mehmet’in ölünceye kadar 96 parsel üzerindeki evde yaşadığı, davalının ve miras bırakanın tanıdığı bir kişi olan ara malik Ramazan’ın taşınmazı hiç tasarruf etmediği, devirlerin çok kısa aralıklarla yapıldığı, akitteki değer ile taşınmazların gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu, miras bırakanın taşınmazı mal satmaya ihtiyacının olmadığı, davalının ise, alım gücünün bulunmadığı dosya kapsamı ile sabittir. Belirlenen bu olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakan Mehmet’in Ramazan’a yapmış olduğu temliklerin bedelsiz ve muvazaalı olduğunun kabulü gerekir. Son kayıt maliki davalının, miras bırakanın oğlu olup muvazaalı işlemi bilen kişi konumunda bulunduğu ve Türk Medeni Kanunu’nün 1023. maddesi koruyuculuğundan istifade edemeyeceği açıktır. Yapılan işlemlerle taşınmazların davalıya intikal ettirilmesi amacıyla aracı kullandığı anlaşılmaktadır.” (Y. 1. HD., E. 2006/11417 K. 2006/13293 T. 28.12.2006).
DAVALILARDAN BİRİNİN MURİS MUVAZAASINI KABUL ETMESİ
Muris muvazaası davası sırasında miras bırakanın yapmış olduğu temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun tespitinde davalılardan birinin muris muvazaasını kabul etmesi diğer davalılar açısından bağlayıcı olmaz. Ancak bu husus toplanan diğer delillerle beraber davanın kabulü açısından mahkemenin kanaatini etkiler.
“Dosya içeriği ve toplanan delilerden; tarafların miras bırakanı Hediye’nin maliki bulunduğu 10491 parsel sayılı taşınmazı 10.4.1992 tarihinde kızı davalı Melek’e satış suretiyle temlik ettiği; davalı Melek’in de kendisine ait olan 10437 sayılı parselle anılan parseli tevhit edip, bilahare 10969 ila 10974 sayılı parseller olarak 6 parçaya ifraz ederek, ifraz parsellerinden 10969, 10972 ve 10973 sayılı parselleri 21.10.1992 tarihli akitle ve satış suretiyle davalı Pakize’ye; 10974 parsel sayılı taşınmazı ise 4.2.2005 tarihli satış akdiyle davalı Sultan’a devrettiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan; miras bırakanın yapmış olduğu temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, davalı Melek’ten devralan davalıların da, bunu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda bulundukları; ayrıca davalı Pakize dışındaki davalıların da davayı kabul ettikleri gözetilmek suretiyle, davanın kabulüne karar verilmiş olması kural olarak doğrudur. Bu yöne değinen davalı Pakize’nin temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.” (Y. 1. HD., E. 2007/239 K. 2007/2069 T. 01.03.2007).
EL ATMANIN ÖNLENMESİ DAVASININ MURİS MUVAZAASI DAVASINA ETKİSİ
Taşınmazı muvazaalı bir şekilde devreden miras bırakanın daha sonra devrettiği kişi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açması muris muvazaası davası açısından etkili olmaz. Nitekim, muvazaalı işlemi gerçekleştirenin böylesine bir davayı kamufle amacıyla da açabileceği düşünüldüğünde bu yaklaşım kötü niyetli hareketleri de önleyecektir.
“Her nekadar, davalılar J. U. ve Filiz, muris tarafından açılan davanın reddedildiğini savunmuşlar ise de, miras bırakanın dava konusu taşınmazı oğlu U.’e temlik ettikten sonra, kayıt maliki olmadığı dönemde oğlu U. aleyhine elatmanın önlenmesi davası açtığı, daha sonra feragat ettiği ve davanın feragat nedeniyle reddedildiği, 1987/356 – 1988/5 sayılı o davanın eldeki davayı etkiler bir yönü olmadığı, kaldı ki, muvazaalı işlemi gerçekleştirenin kamufle amacıyla böylesine bir davayı açabileceği de izahtan varestedir.” (Y. 1. HD., E. 2009/10655 K. 2010/1248 T. 09.02.2010).
KIZ ÇOCUKLARINDAN MAL KAÇIRMAK AMACIYLA MURİS MUVAZAASI
Kız çocuklarından mal kaçırmak amacıyla baba veya annenin erkek çocuğuna satış veya ölünceye kadar bakım sözleşmesi karşılığında taşınmazlarını devrettiği uygulamada sıklıkla görülür. Bu durumda mahkeme çeşitli hususları inceler. Bunlar, miras bırakanların mal satmaya ihtiyacının olup olmadığı, ara maliklerin alım gücünün bulunup bulunmadığı, ara malik aracılığıyla taşınmazın davalılara temlik edilip edilmediği, taşınmazın bedelsiz olarak erkek çocuklara devredilmek istenildiğinin açıkça ifade edilip edilmediği, temlik edilen payın akitte gösterilen değeri ile gerçek değeri arasında fahiş fark olarak sayılabilir.
“Toplanan deliller ve özellikle tanık anlatımları yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; davacının mirasbırakanın kızı, davalının ise oğlu olduğu, mirasbırakanların mal satmaya ihtiyaçlarının olmadığı, davalı ile bitişik evlerde yaşadıkları, mirasbırakanlardan Ü. Ş.’nin başkaca mal varlığının bulunmadığı, X. Ş.’in ise davaya konu taşınmazlardan 68 ada, 21 parselde temlik dışı kalan ½ pay dışında mal varlığının olmadığı, öte yandan miras bırakanların müştereken malik bulundukları çekişmeli taşınmazlardan 106 ada, 58 parseldeki paylarını davalıya temlik ederek bağımsız malik olmasını sağladıkları, 106 ada, 58 parseldeki payın Ü. Ş.’e temlikinin gerçek satış olduğunun kanıtlanamadığı, Ü. Ş.’nin ev hanımı olup, alım gücünün bulunmadığı, muris X. Ş.’in ara malik Ü. Ş. aracılığıyla taşınmazdaki payını davalıya temlik ettiği, zira taşınmazları bedelsiz olarak davalı olan oğullarına devretmek istediklerini açıkça ifade ettikleri, Ü. Ş.’e temlik edilen payın akitte gösterilen değeri ile gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir.
Bu durumda, miras bırakan X. Ş.’in, eşi Ü. Ş.’ye satış yoluyla devrettiği dolayısıyla eşini aracı kılarak oğlu olan davalıya temlikini sağladığı 106 ada, 58 parseldeki ½ payın temlikinde 01/04/1974 tarih, ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının öngördüğü koşulların gerçekleştiği, anılan temliki kız çocuğundan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğu, öte yandan davalının da mirasçı olup temlikin muvazaalı olduğunu bilen, bilmesi gereken kişi konumunda olup TMK’nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı gözetilerek davacının miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davalının muris X. Ş. tarafından yapılan temlikin tarafı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.” (Y. 1. HD., E. 2012/11480 K. 2012/15880 T. 26.12.2012).
GENEL BİLGİ
BAĞIŞ YOLUYLA MİRASTAN MAL KAÇIRMA
Bağış yoluyla mirastan mal kaçırma hususunda yukarıda ayrıntılı değerlendirme yapılmıştır.
MİRASTAN MAL KAÇIRMA NASIL ENGELLENİR
Mirastan mal kaçırma nasıl engellenir hususunda yukarıda ayrıntılı değerlendirme yapılmıştır.
ÖLMEDEN ÖNCE MİRASTAN MAL KAÇIRMA
Ölmeden önce mirastan mal kaçırma hususunda yukarıda ayrıntılı değerlendirme yapılmıştır.
BAĞIŞ YAPARAK MİRASTAN MAL KAÇIRMA
Bağış yaparak mirastan mal kaçırma hususunda yukarıda ayrıntılı değerlendirme yapılmıştır.
MİRASTAN MAL KAÇIRMANIN CEZASI
Mirastan mal kaçırma cezası hususunda yukarıda ayrıntılı değerlendirme yapılmıştır.
MİRASTAN MAL KAÇIRMA DAVASI AVUKATI
Mirastan mal kaçırma davası avukatı hususunda yukarıda ayrıntılı değerlendirme yapılmıştır.
MİRASTAN MAL KAÇIRMA DAVASI ÜCRETİ
Mirastan mal kaçırma davası ücreti hususunda yukarıda ayrıntılı değerlendirme yapılmıştır.
MİRASTAN MAL KAÇIRMA DAVASINDA ZAMANAŞIMI
Mirastan mal kaçırma davasında zamanaşımı hususunda yukarıda ayrıntılı değerlendirme yapılmıştır.
MİRASTAN MAL KAÇIRMA DAVASI ANKARA AVUKATI
Mirastan mal kaçırma davası Ankara avukatı hususunda yukarıda ayrıntılı değerlendirme yapılmıştır.
ANKARA MİRAS AVUKATI
Ankara miras avukatı hususunda yukarıda ayrıntılı değerlendirme yapılmıştır.
Benzer yazılar için bkz.
https://hkavukatlik.com/ortakligin-giderilmesi-davasi/
Merhaba
Babam tapuya kayıtlı evini ölmeden önce büyük abime satış gibi göstererek verdi. Karşılığında ücret almadı. Biz dava açtık ama zamanaşımı sebebiyle usulden reddedildi. Bu durumda ne yapmam gerekiyor? Tekrar dava mı açmalıyız?