Anonim şirket genel kurul kararının iptali ile yapısal değişiklik kararının iptali davalarının karşılıklı incelenmesi hususu son zamanlarda oldukça merak edilmektedir. Bu kapsamda, Anonim şirket genel kurul kararının iptali ile yapısal değişiklik kararının iptali davalarının karşılıklı incelenmesi açısından ilgili düzenlemeler detaylı bir şekilde incelenecektir.
Türk Ticaret Kanunu (TTK) md. 192’de, 134 ilâ 190. maddelerin ihlali hâlinde, birleşme, bölünme ve tür değiştirme kararına olumlu oy vermemiş ve bunu tutanağa geçirmiş bulunan birleşmeye, bölünmeye veya tür değiştirmeye katılan şirketlerin ortaklarının iptal davası açabilecekleri düzenlenmiştir. Söz konusu iptal davası, bu kararın Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilanından itibaren iki ay içinde açılabilir. İlanın gerekmediği hâllerde ise süre tescil tarihinden başlar. Kararın, genel kurul yanında yönetim organı tarafından verilmesi durumunda da bu dava açılabilir. Yargılama sırasında mahkemenin, birleşme, bölünme ve tür değiştirmeye ilişkin işlemlerde herhangi bir eksikliği tespit etmesi durumunda, bunun giderilmesi için süre verir. Hukuki sakatlık verilen sürede giderilemiyorsa veya giderilememişse karar mahkeme tarafından iptal edilerek gerekli önlemler alınır.
TTK md. 445’te ise kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, iptal davası açabileceği düzenlenmiştir. Söz konusu iptal davası, karar tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde açılmalıdır. Bu davayı pay sahipleri, yönetim kurulu veya kararın yerine getirilmesi kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden birisi açabilir. Pay sahibinin söz konusu davayı açabilmesi için toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmaması, gündemin gereği gibi ilan edilmemesi, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullanmaları veya kendisinin genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmemesi gerekir. Ayrıca bu aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olması gerekir.
İlgili düzenlemelerden, TTK md. 192’nin TTK md. 445’e göre özel hüküm olduğu görülür. Nitekim, yapısal değişiklik kararlarının iptali davası, davalının sıfatı, dava açma süreleri ve davanın hüküm ve sonuçları açısından daha özel bir koruma sağlamaktadır (NARBAY, Şafak/KESİCİ, Burak: Ticaret Ortaklıklarında Yapısal Değişiklikler Kararına Karşı Öngörülen İptal Davası Üzerine ‘Karşılaştırmalı Bir İnceleme’, TFM, 2015/1, s. 113). Bunun yanında, şartları oluşursa genel iptal davası da açılabileceğinden genel iptal davası tamamen dışlanmamıştır (TEKİNALP, Ünal: Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, 3. Baskı, İstanbul 2013, N. 15-30).
TTK md. 192’de düzenlenen yapısal değişiklik kararının iptali davasında mahkeme, işlemlerin yapılması sırasında ortaya çıkan eksikliklerin giderilmesi için süre verilebilmektedir (TEKİNALP, N. 15-38). Böylece, hukuki sakatlık giderilerek yapısal değişiklik işleminin ayakta tutulması amaçlanır (NARBAY/KESİCİ, s. 130). Ancak sakatlığın giderilebilir bir sakatlık olması gerekir (AKBİLEK, Nevzat: Türk ve Avrupa Birliği Hukukunda Anonim Şirket Birleşmelerinden Pay Sahibinin Korunması, Ankara 2009, s. 269). Dolayısıyla mahkemeye, yapısal değişiklik kararına müdahale yetkisi verilmiştir (TEKİNALP, N. 15-39).
TTK md. 192 ve TTK md. 445’te düzenlenen iptal davaları arasındaki bir diğer farklılık ise TTK md. 192’de, yönetim kurulu tarafından verilen yapısal değişiklik kararına karşı da dava açılabilmesidir. Böylece, yönetim kurulu tarafından verilen yapısal değişiklik kararına karşı da TTK md. 192’de düzenlenen dava açılabilirken TTK md. 445’te düzenlenen dava sadece genel kurul kararına karşı açılabilmektedir (NARBAY/KESİCİ, s. 121). Yapısal değişiklik kararının yönetim organı tarafından verilmesi durumunda, karara olumsuz oy verme ve bunu tutanağa geçirme gibi özel dava şartları aranmaz (PULAŞLI, Hasan: Şirketler Hukuku Şerhi, C.I, Ankara 2011, s. 284). Ancak, ortağın yönetim kurulunda görev alması durumunda bu şartlar aranır (NARBAY/KESİCİ, s. 125).
TTK md. 445’te düzenlenen genel kurul kararının iptali davası, kararın kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olması durumunda açılabilir. TTK md. 192’de düzenlenen yapısal değişiklik kararının iptali davası ise yapısal değişiklik sürecindeki hukuka aykırılıklar sebebiyle açılabilir. Buradan, yapısal değişiklik kararının iptali davasının çerçevesinin daha dar olduğu görülmektedir (NARBAY/KESİCİ, s. 125). Yapısal değişiklik sürecinde esas sözleşme veya dürüstlük kuralına aykırılık bulunması durumunda ise genel kurul kararının iptal davasının sağladığı korumadan yararlanılabilir (TEKİNALP, Ünal/ POROY, Reha/ÇAMOĞLU, Ersin: Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İstanbul 2010, N. 182b)
Yapısal değişiklik kararının iptali davasını, karara olumlu oy vermeyen ve bunu tutanağa geçiren şirket ortakları açabilir. Genel kurul kararının iptali davasını ise pay sahipleri, yönetim kurulu ve yönetim kurulu üyeleri açabilir. Buradan davacıların, yapısal değişiklik kararının iptali davasında genel kurulun iptali davasına göre daha dar tutulduğu görülür (NARBAY, Şafak: Anonim Ortaklıkta Pay Defteri, Ankara 2003, s. 225). Yapısal değişiklik kararının iptalini yönetim kurulu üyeleri talep edemese de pay sahibi olan yönetim kurulu üyeleri söz konusu kararın iptalini talep edilebilir (NARBAY/KESİCİ, s. 119). Bunun yanında, yapısal değişiklik kararının iptalini yapısal değişikliğe katılan tüm ortaklıkların ortakları talep edebilir (KOCAER, Şenol, Şirket Yeniden Yapılandırmaları, 2. Baskı, Ankara 2014, s. 180).
Genel kurulun iptali davasında, toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ileri süren pay sahipleri davacı olabilecektir. Yapısal değişiklik kararı açısından ise söz konusu şartların oluşması durumunda kararın iptalinin istenip istenemeyeceği hususunda TTK’da açıklık yoktur. Öğretide ise genel kurul kararının iptali davasının düzenlendiği hükümlere yollama yapılmadığı için bu şartlar oluşsa bile yapısal değişiklik kararının iptalinin istenemeyeceği savunulmaktadır. Ancak koşulların oluşması durumunda genel kurul kararının iptali davası açılabilir (NARBAY/KESİCİ, s. 118-119).
TTK md. 192/2’de, yapısal değişiklik kararının iptali davasının, kararın Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilanından itibaren iki ay içinde açabileceği, ilanın gerekmediği hâllerde sürenin tescil tarihinden başlayacağı ifade edilmiştir. TTK md. 445’te ise genel kurul kararının iptali davasının genel kurul tarihinden itibaren üç ay içinde açılabileceği düzenlenmiştir. İptal davasının talep edilebileceği süreler açısından ilgili düzenlemeler arasında uyumsuzluk olduğu açıktır (BİLGİLİ, Fatih/DEMİRKAPI, Ertan: Şirketler Hukuku Dersleri, 7. Baskı, Bursa 2020, s. 97). Süreler yanında sürelerin başlangıcı açısından da uyumsuzluk bulunmaktadır. Zira süreler, TTK md. 192/2 kapsamında ilandan itibaren başlarken TTK md. 445 kapsamında ise karar tarihinden itibaren başlar (MOROĞLU, Erdoğan: Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, 7. Baskı, İstanbul 2014, s. 330).
Genel kurul kararı aleyhine iptal davası açıldığında mahkeme, yönetim kurulu üyelerinin görüşünü aldıktan sonra, dava konusu kararın yürütmesinin geri bırakılmasına karar verebilir (TTK md. 449). Yapısal değişiklik kararının iptali davalarında ise yürütmenin geriye bırakılıp bırakılamayacağı hususunda TTK’da açıklık bulunmamaktadır. Öğretide ise telafisi güç veya imkânsız zararların doğma ihtimali varsa söz konusu dava bakımından da yürütmenin durdurulmasının talep edilebileceği savunulmaktadır (NARBAY/KESİCİ, s. 142-143).
Tüm bunlar değerlendirildiğinde, iki dava açısından tarafların sıfatı, dava açma süreleri, mahkemenin yetkileri, davanın hüküm ve sonuçları açısından önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıkların bazıları kanunun yapımı sırasındaki özensizlikten kaynaklandığı gibi bazıları ise ilgili düzenlemelerin koruduğu hukuki menfaat açısından bilinçli bir şekilde ortaya çıkmıştır.